6 Ekim 2015 Salı

Günlüklerim vs. blog sayfalarım

Çocukluğumdan beri onlarca günlüğüm oldu. Onlarca derken, gerçekten, ONLARCA! O zaman buralar dutluktu, ne blog vardı, ne bilgisayar. Bilgisayar gerçi bir süre sonra eve geldi ama salonun tam ortasında, salonun göbeğine doğru bakardı ve anne (anne yoksa muhakkak baba) denetiminde bilgisayara girilirdi. Dial-up connection'lar, eskinin "Ankara çekil aradan" larına benzeyen bir edayla internete bağlanmalar falan..

Mirc ve icq'dan öte de bir şey bilmezdik zaten :))

Neyse, ben zaten yazmayı gerçekten "yazarak" severim! Yanii böyle klavyemde çata pata yazmayı yazmaktan pek sayamadım başta. Kendi bilgisayarım olduğunda (hatta kendi evime taşındığımda bile) defterlerime yazdım.

Gel zaman git zaman, elalem "blogger" hatta pek çoğu"fashion blogger" olarak ortalığı yakıp yıkınca ben de dedim açayım bir blog. Önce alışamadım, hiçbir şey yazamadım. Ruhuna dokunamadım yazılarımın. Kalemim yoktu, üzgünken çarpık çurpuk, düşünceliyken ince uzun, mutluyken gösterişli harflerim yoktu. Aynıydı hep. Sonra alıştım tabi ki bilgisayarda yazmaya, keyifli de gelmeye başladı hani. Sonradan yazmaya doyamadım, bir tane daha açtım, sonra gizli bir blog, sonra kullanmadığım ama ismime ait bir blog.... Derken oldu mu 4-5 tane blog?! Eh olsun dedim. Bazen buraya, bazen oraya, bazen her yere yazıyorum. Seviyorum yazmayı, bir derdim de yok "şu kadar takipçim olsun, şu kadar kişi okusun" diye, bölünüyor yazılar, ama en nihayetinde bir yerlerdeler.

Ha bu arada, eski günlüklerim ne mi oldu? Maalesef çöp :( Kıskanç kocam 14 yaşında yazdıklarımı kıskanınca (!) evlenirken hepsini attım. Sen yıllarca annenden sakla, kutulara, bazanın altına dağıt. Sonra hepsini çöpe at. Neyse, öyle olması gerekiyormuş demek ki dedim.

Galiba blog delisi oldum. Dönüp dönüp yazılarımı okuyorum, hani eskiden günlükleri okurduk ya, aynen öyle.

Yazmak güzel şey vesselam. Benim en sevdiğim terapi yöntemim.. Yazıyorum ve nefes aldıkça yazmaya devam edeceğim..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder