22 Ekim 2015 Perşembe

Doğu(rama)m(a) hikayem vol.3

21:15'te hastaneye vardık. Odamıza yerleştik, NST cihazını bağladılar ve doktorumuzun asistanı geldi. Sancılarım düzenli ve çok yüksektiler. Sabaha doğru doğurabileceğimi ancak daha hiç açılmanın olmadığını söyledi doktor.

23:30 gibi Neşe Hanım (doktorum) da geldi, muayene etti ve asistanıyla benzer şeyleri söyledi. Her şey yolundaydı, artık hazırdım. 

Saatler geçiyor, doktorum geliyor gidiyor ama hala hiç açılma olmuyordu. Sürekli bulunduğum katta tur atıyor, sonra odama gelip pilates topumun üstünde oturuyor, sonra uzanıp doğum dalgalarımın tadını çıkartıyordum. Ama yok yoook, hala açılma yoktu. Doktorum saat 09:00'da suni sancı vermeye karar verdi.






Suni sancılar doğum dalgalarından biraz daha farklıydı. Kesilmiyorlardı, ara vermiyorlardı. Ama ben çok (gerçekten ÇOK) mutluydum. O güne kadar ailemde hep "ağrı eşiği ennn düşük" birey olarak bilinirdim, ta ki doğumuma kadar. Hemşireler de dahil herkes doğum dalgalarına saatlerce hiç ses çıkartmamama inanamıyordu.



Saatler geçiyor ama 1 cm bile açılma olmuyordu. Pübik kemiğini aşmamaya kararlı Arda bizi 23 saattir bekletiyordu. Artık suni sancının dozu son 2-3 saattir son haddinde veriliyordu. Saat 18:30'da doktorum Neşe Hanım son kez yanıma geldi ve "kızım artık beklemeni istemiyorum. Arda bu kemiği bir aşsa 5 dakikada doğum yapacaksın ama geçmiyor. Seni artık sezaryene alıyorum." Dedi. İsteklerime önem veren, normal doğumu sonuna kadar destekleyen bir doktorum olduğu için hem çok şanslıydım, hem de artık gerçekten sezaryene alması gerektiğini biliyordum. 

Şöyle bir sorun vardı; ben kendimi 9 aydır normal doğuracağım diye hazırlamıştım. Şimdi ise yıkılmıştım. Sezaryen olacaktım, hem de doktorum epidural için beklemeyi de uygun görmemişti, genel anestezi ile doğuracaktım. Bebeğimi hemen göremeyecek, doğar doğmaz emziremeyecektim. Çökmüştüm. Hiç hazır değildim. 

Devamı.. Bitmeyen yazı dizimin son yazısında :)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder