28 Ocak 2016 Perşembe

Bir doktor bir annenin sütünü nasıl bitirir, diğeri nasıl geri getirir?

11 yaşından beri Hashimoto Tiroiditim var. Hastalık bile diyemeyeceğim bir yapısal bozukluk. İlacımı düzenli kullandığım müddetçe bana bir zararı yok, düzenli testlerimi yaptırmazsam ve ilacım doğru ayarlanmazsa ise hayat kalitemi düşüren bir rahatsızlık. Halsizlik, depresyon, ciltte aşırı kuruluk, sindirim sorunları, adet düzensizliği, kalp çarpıntısı, el titremesi,.. İlacın az veya çok gelmesiyle değişen pek çok yan etkisi var. Zira tiroit bezleri vücudun orkestra şefi. Şef kafayı yeyince haliyle tüm vücut da cozutuyor.

Hamilelikle beraber şef iyice kafayı yedi. Yetmedi, yetemedi, bebeğin ihtiyacı benim ihtiyacımı da aştı, aldığım ilacı katlayarak arttırdı gittiğim doktor.

Doğurana kadar her şey güzeldi. TSH (tiroid stimulation hormone) değerlerim olması gerektiği gibiydi. TSH ne kadar düşükse, ilaç o kadar fazla geliyor demek, ters orantı var yani.

Arda doğdu, oldukça bilinen bir hastanede hekimlik yapan endokrinoloğuma gittim yine, testler istedi, yaptırdım, ilaç tabi ki çok çok fazla geliyormuş, ilaç ayarlamaya başladı. Haftada aldığım total dozdan çok cüzi bir miktarını azalttı ve 2 ay sonra tekrar test istedi. 2 ay sonra tekrar test yaptırdım, TSH 0,01! Yok diyeyim yani, siz anlayın. "Siz haftalık dozdan 25 mg daha azaltın ve 1,5 ay sonra tekrar test yaptırın" dedi.

1,5 ay sonra, doktor istememesine rağmen ilk önce muayeneye gittim. "Doktor bey, benim daha önce D vitaminim 4,5 çıkmıştı, acaba diyorum D vitaminime de baktırsam mı?" dedim, "Olur, istiyorsanız bakalım" dedi.

D vitamini 4,5 = kritik eksiklik! D vitamini eksikliğinin kanser, diyabet, tansiyon, kalp hastalığına sebep olduğunu bilmem yazmama gerek var mı?

La havle dedim, unutmuştur, atlamıştır belki dedim, yaptırdım ben testimi. 14 çıktı, hala eksik yani. Neyse, bir miktar D vitamini takviyesiyle hallederiz sorun değil dedim. Bu arada TSH'ım hala 0,01.

Bir sonraki muayenede aklıma geldi "Ya doktor bey, 1 yıl evvel tiroit bezlerimde yalancı nodül vardı, acaba yine US çektirsem mi?" dedim, "oluuur" dedi. Çektirdim, sorun yok dedi. Hala TSH'ım 0,01.

Sonuç olarak Arda doğdu, 1 yıl oldu, benim TSH'ım 0,02 bile olamadı. Eeeh yeter artık diyerek başka bir endokrinoloğa görünmeye karar verdim. John Hopkins'te gencecik bir kadın. Aldı beni karşısına, önce tüm sülaledeki hastalıkları saydırdı.

(Benim sülalede de maşallah yok yok! Kadın en son "bitmedi mi yahu? bu ne çok hastalık!" diye isyan etti:) )

Şikayetlerimi saydırdı, o sıralarda sütüm de epey azalmıştı, hatta o hafta neredeyse kesilmişti. Sivilceler, yorgunluk, ciltte aşırı kuruluk, vs. vs. Sonra taa 2013'ten itibaren yaptırdığım tüm testleri aldı, inceledi. sıra geldi son yıla. Doktor tekrar tekrar baktı, sonra bana baktı ve "gerçekten 1 yıldır TSH'ın 0,01 mi??" dedi hayretler içinde. "E-evet" dedim, "Eh, sütünün neden kesildiği ortada, TSH süt üretimini çok etkiler" dedi ve ilacı tamamen bıraktırarak 2 hafta sonunda vücudun gerçek TSH'ını ölçtürdü.

Uzatmayayım, sonuç: sütüm geri geldi. Hem de güldür güldür. Hem de tam oğlumun hastalandığı sırada, yani süte en çok ihtiyaç duyduğumda.

Şimdi o eski doktora gidip sonuçları kafasına atasım var. Her gün onlarca hasta görüyor ve bir endokrinolog olarak sadece T3, T4, TSH ölçtürerek ve doğru tedavi uygulamayarak kim bilir kaç hastanın tedavisini olumsuz etkiliyor.

Doktor var, doktor var arkadaşım. Bilinçli olmak burada önemli, illa her doktor iyidir diye bir kaide yok. Aklına yatmadı mı? Git başkasına. Sağlığını, bebeğinin sağlığını şansa bırakma..

Derim ben :)

Sevgiler,

Beril

Dip not: Yeni doktor US sonuçlarıma baktığında nodül boyutunun 2 katına çıktığını, bu Mayıs ayında tekrar US yaptırmamı ve takipte kalacağımızı söyledi. Diğerinin umursamadığı nodül hani!

12 Ocak 2016 Salı

19:10...Ve bir bebek geldi dünyamıza...

Oğlum,

Bu satırları yazmamdan tam 8767 saat evveldi. Karnım burnumda, aklım sende, kalbim ağzımdaydı. Tam tamına 24 saattir sana kavuşmak için yoğun sancılar çekmiştim, doktorum yatağımın yanına oturdu, elini elimin üzerine koydu, gözlerimin içine bakıp "Hadi kızım" dedi "bu bebek normal doğmayacak, sen elinden geleni yaptın. Şimdi seni sezaryene alıyoruz."

Saatlerdir konuşulan şeydi ama ben aylardır kendimi normal doğurmaya hazırlamışım, 2-3 saatte sezaryen fikrine nasıl alışırdım?

Baban geldi yanıma, "merak etme, oğlumuzu sağlıkla kucağımıza alacağız" dedi.


Gözlerim doluyor ama ağlamamaya çalışıyordum. Ağlamayacaktım. Sana kavuşacaktım. Üzülecek bir şey yoktu. Korkmamalıydım. Evet belki seni doğurur doğurmaz kucağıma alamayacaktım ama bu halime de binlerce kez şükretmeliydim. İçimde binlerce dua geçiyordu oğlum. Kulaklarım uğulduyordu. Odamız seni bekleyen sevdiklerinle doluydu. Belki tek olmayı istedim bir an, seninle konuşmak, sana fısıldamak.


Teyzen bıcır bıcır yanıma geldi bu esnada.


Düşünceli ve korkulu halimi görmüştü, "korkma ablacım, her şey kolay olacak" diyordu, duyuyor ama anlamıyordum elbette..

Bu esnada bizi 9 ay boyunca kandırmış olan baban, doğuma gireceğini söyledi birden! Kimse itiraz bile edemedi, oysa kaç kere girmesini istemiştim "ay ben hayatta giremem" diyordu. Meğer öyle derse, birilerinin onu aksine ikna edeceğini düşünmüş ve sana kavuşacağımız bu ana kadar kendini hazırlamış.

Gözyaşlarım akarken ameliyathaneye taşıdılar beni. Baban da bizimle geldi. Ona da giydirdiler mi bir  güzel ameliyathane kıyafetini?!



Her ne kadar bana yansıtmamaya çalışsa da, bu fotoğrafı sonradan görünce anladım ki o da endişeli, o da korkuyor en az benim kadar.

Böylece ben değil ama baban şahit oldu dünyaya gelişine. İlk o gördü seni, ilk o duydu çığlığını. Tüm bu anları fotoğrafçımız ölümsüzleştirirken o da tüm sükunetiyle videoya çekti! Üstelik sen kakalar içinde, mosmor halin ile doktorlar midene kaçan bir şey var mı diye kontrol ederken! Ben uyanık olsam bayılırdım herhalde.




Dakikalar sonra seni kuvöze almışlar. Ananen, babanen, büyük teyzen büyük bir heyecanla seni beklerken ben maalesef hala ameliyathanede idim. Onların yüzündeki mutluluk ve heyecanı ölümsüzleştiren bu kare ise enfes:



Ben ilk doğduğumda annemin suratına dönüp dikkatli dikkatli, dakikalarca bakmışım, annem de bundan çok duygulanmış. "Resmen beni tanır gibi bakmıştın" der hep. İşte sen de o gün, ananen ve babanene öyle bakmışsın. "Sizi tanıyorum ve çok seviyorum" der gibi...


Odaya çıktık, şuursuzum, ağlıyorum, ağrım var, sen yoksun. Hemşireye soruyorum "Oğlum nerede?" diye, getiriyoruz diyorlar ama getirmiyorlar. Çıldıracak gibiyim ama sakin olmalıyım, herkes senin iyi olduğunu söylüyor.

Sonra sen geliyorsun odaya. Odamın içine ışık doğuyor. Narkozun etkisinde uyuşmuş beynim, fotoğraflar olmasa hatırlayamayacağım bu karelere gözlerim dolarak tekrar tekrar bakıyorum sonradan:




Oğlum, melek yüzlüm, badem gözlüm, minik sıpam! Tam 8766 saat 20 dakika evvel girdin hayatımıza (yazarken zaman geçti tabi :) ) ve bizi her anın öyle çok mutlu etti ki!

Evlat sevgisi gerçekten hiçbir şeye benzemiyormuş. Sana olan sevgimi tarif edecek kelime meğer yokmuş.

Kokun burnumda, yüzün gözümün önünde, 1 yıl film şeridi gibi geçiyor aklımdan. O kadar çabuk ve keyifli geçti ki bu günler, hala inanamıyorum koskoca 1 yılın geçtiğine. İnşallah önümüzdeki yıllar daha da keyifli, daha da huzurlu, sağlık ve mutluluk dolu geçer bebeğim.

Seni çok çok ama çok seviyorum! İyi ki doğdun, iyi ki bebeğim oldun!

Nice mutlu yıllara tospiğim!

Annen