18 Eylül 2015 Cuma

Bedeninizi sevin

Yıllarca yapmadığım, yapana özendiğim, sonunda kabullenmeyle karışık yaptığım şey; bedenimi sevmek.

Kendimi de sevmezdim zaten ben. Sonradan sonraya ne olduysa, biraz biraz sevmeye başladım. O zaman hayatımda tasavvuf yoook, yoga yoook, meditasyon yoook. Bende olmayanlarla da inceden inceye alay ediyorum hani.

Sonra bir şey oldu, annemin ısrarlarına dayanamayıp bir gün kişisel gelişim seminerinde buldum kendimi. Annem ultra verici- paylaşımcı bir hatun olduğundan mütevellit, yanında çalışan muhasebecisinden sekreterine, arkadaşından eşine dostuna kimi bulduysa götürüyordu bu seminerlere o sıralar.

Orada öğrendim, insanları sevmek için önce kendini sevmek gerektiğini. Orada öğrendim, ben de, sen de, o en nefret ettiğim kişi de Allah'ın kusursuz birer parçası.

Neyse efenim, uzatmayayım, kendimi sevmeyi böyle böyle öğrendim. Başta öğrendim, içselleştirmem biraz daha zaman aldı.

Sonra yogayla tanıştım. Belinde fıtık olan, hayatı boyu hafif balık etli bir hatundum. Hatundum dediğime bakmayın, 23 yaşındaydım daha! Ve fıtıklarımı seveyim, sayelerinde yogaya başladım.

O sıralar dedim ya seminerlere gidiyoruz, bu seminerlerde iç sesimizi duymaya çalışıyoruz. Değişik şeyler efenim, öyle her yerde bulamazsınız!

Yoga stüdyosuna girdik (tabi ki yine annem de var, üstelik bir arkadaşını da almış yanına), nasıl güzel bir ortam, Allah'ım herkes pek bir sakin. Derse girdik, hocamız böööyle sakin sakin, nasıl bir sesle anlatıyor hareketleri, nasıl zarif ve estetik yapıyor hareketleri. Bendeniz ise tek kelimeyle: KALAS.

Neyse, konudan epey saptım, geri dönüyorum. Acayip sevdim yogayı (eh, blogun isminden de anlaşılır) yoga aşığı oldum, sınırsız paket alıp her bulduğum derse girdim, belimdeki fıtıkları iyileştirdim. Ve gün geldi, artık dedim bu bilgileri çevremle paylaşmalıyım. Annem kadar olmasa da ben de paylaşmayı severim.

Hah, işte o gün gittim yoga hocama, dedim ki böyle böyle. Bana şöyle bir baktı, yüzünde sempati mi deseem, yerme mi deseem, hala tam adlandıramadığım bir gülümsemeyle güldü ve "yalnız canım, yoga hocası olmak için belli vücut ölçülerinde olman gerek" dedi!

Yahu meğer bizimki yoga hocası değilmiş, spor hocasıymış. Nerede o ses tonu, nerede o felsefe?

Neyse ki, bu isteğimi başka çok değerli bir hocama da açmıştım. O beni cesaretlendirdi, yaparsın, senden ala yoga hocası mı olur dedi, kendi gittiği okulu (Avusturya'daki Sivananda Yoga Center) tavsiye etti.

Diyeceğim o ki, fıstık gibi bir yoga hocası oldum. Ama öyle anladığınız 90-60-90 fıstıklardan değil. Hafif yağlı, bol kahkahalı, bilgiye aç ve hep kendini geliştiren bir hoca oldum.

Geçen gün bu haber çıktı karşıma, "işte bu" dedim! Yoga zihinde başlar, bedende biter derim hep. Kalıplarımızdan çıkalım, yoga yapamamanız için HİÇbir neden yok!

Eğer siz de "Ama ben esnek değilim kiii" "Ama benim kilom var" "Ama erkekler yoga yapmaz ki" gibi yanlış kalıplara sahipseniz, bugün yogaya başlayıp bu kalıpları kırmanız gerek.

Sevgiler!




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder