4 Aralık 2015 Cuma

Bebeğini kaybeden ilk ya da son anne sen değilsin...

Düşük.. İsmi bile üzüntü veriyor insana. Bebeğini düşürmek... Sanki elinden, sanki kucağından düşürmek, sanki senin bir suçun var. Sanki sen düşürdün, sen öldürdün onu.

Kelimeler, özellikle bizim dilimizdeki kelimeler bazen çok esnek ve aynı zamanda çok kırılgan. Sanki üzerine hiç düşünmesen sana batmaz da, sürekli beyninde dönünce iyice batıyor. Düşük... Kim koymuş acaba bu kelimeyi??..

İlk bebeğime hamileliğim tamamen gündem dışı bir hamilelikti, evliliğimin 1. ayında hamile olduğumu öğrendik! Serdar için o kadar büyük bir şoktu ki idrar testi, kan testi, ultrason sonunda bile hala inanamıyordu! Çok mutluydum, böyle bir mucizeyi beklemiyordum ama bebeklere oldum olası bayılan biri olduğum için "çok mu erken?!" buhranına hiç girmedim.

İlk ultrasona girdiğimde 5,5 haftalık hamileydim ve kalp atışlarını hemen duyduk. Hayatımda hiç tatmadığım, tarif edemeyeceğim bir heyecandı. Caddede insanları döndürüp sarılarak haykırmak istiyordum: "BEN HAMİLEYİMMM!!!"

8 haftalık kontrollerinde biraz küçük, belki biraz geriden geliyor demiş doktor. Ben de oradaydım ama negatif kelimelere tamamen kulaklarımı kapatmışım, Serdar sonradan anlatıyor, tamamen unutmuşum.

Artık 12. hafta kontrolüne çok az kalmıştı ama ben sürekli kötü rüyalar görüyor, ağlayarak uyanıyordum. Serdar artık hormonlarımın iyice cozuttuğuna kanaat getirmişti, hatta gına gelmişti ağlamalarımdan. Yapacak bir şey yok, sürekli ama sürekli ağlıyordum.

11,5 haftalıkken akşam 10:00 gibi eve geldik. Salona çöktüm, kendimi o kadar yorgun hissediyordum ki oturamadım, resmen çöktüm.. Sonra bir ıslaklık hissettim. O anda nasıl bir adrenalin salgılandıysa kendimi anında banyoda buldum. Kanama yoktu ama ufacık bir leke vardı. Ağlayarak, perişan halde banyodan çıktım, doktorumu aradım. "Merak etmeyin, bir şey yoktur. Siz yine de emin olmak için bir hastaneye gidin" dedi.

Gittik. Gidene kadar içim dışıma çıkarcasına ağladım. Biliyordum, bebeğimi kaybetmiştim.

Hastaneye girdiğimizde tatlı bir hemşire kolumdan tuttu, olanları anlattım.

"Leke kırmızı mı, kahverengi mi?"
"Kahverengi"
"Merak etmeyin o zaman. Kırmızı olsa korkun ama kahverengi lekeler olur hep"
...

Hiç rahatlamadım. Hiç "acaba?" diye bir his doğmadı içimde.

Doktoru bekliyoruz. Gelmiyor. Dakikalar sanki saat olmuş, öyle yavaş akıyor, adam gelmiyor. Sonunda teşrif ediyor, 4 tarafı cam, acayip bir odaya giriyoruz. Bir sedye, bir ultrason cihazı, bir de tabure var. Odadan nefret ediyorum. Doktordan nefret ediyorum. Her şeyden nefret ediyorum. Elimde sümüklü mendillerim, gözyaşlarım akıyor ama yüzümde ifade yok. Çok ağlamaktan mıdır nedir, artık içimi çekmiyorum, yüzümü buruşturmuyorum, göz yaşlarım kendiliğinden akıyor.

"Bir sorun mu var?" diye soruyor doktor.
"Leke gördüm"
"Bakalım.."
"Bir şey yok hayatım, bak göreceksin şimdi" diye sakinleştirmeye çalışıyor Serdar.

Sessizlik.

Doktor bir bana bir ekrana bakıyor.

"Bir sorun var."

Gözyaşlarım şiddetleniyor.

"Bebeğin kalbi durmuş"

Benimki de durmak üzere. Hatta dursa ya. Şuracıkta dursa!..

"Maalesef hanımefendi, 9,5 haftalıkken bebeğinizin kalbi durmuş. 2 haftadır onu içinizde cansız taşıyormuşsunuz. Hemen almamız lazım, yarın gelin sabahtan halledelim."

Halledelim... Halledelim.. Bu kelime beynimde dönüyor... Neyi hallediyoruz? Neden hallediyoruz? Nasıl hallediyoruz?...

Ve başlıyorum hönkürerek, bağırarak ağlamaya. Serdar sakinleştirmeye çalışıyor ama başarması imkansız. Beni bir sedyeye yatırıyorlar, perdelerle ayrılmış sedyelerin olduğu bir odada. Hemşireler perdenin arkasından birbirlerine bir şeyler fısıldıyor. Serdar annesini arıyor, ağlayarak "bebeği kaybettik" diyor. Kaybettik. Belki "düşük" yerine bu kelime kullanılmalı.

Gece anneler eve geliyor. Benim ağlamaya bile halim kalmamış. Ertesi gün o nefret ettiğim doktora ve hastaneye gitmiyorum, başka bir doktora gidiyorum.

Rahmime 2, dilimin altına 2 hap koyuyor doktor ve bebeğimi birkaç saatlik sancının ardından doğurarak bedenimden ayırıyorum.. Doktor düşen bebeğimi bana gösteriyor, çünkü bazı anneler görmezse inanmıyorlarmış bebeklerinin öldüğüne. Kolları var, bacakları var, koca bir kafası var. Tabi ki minnacık. Daha 9,5 haftalık. Ama bebeğim o benim. Ve artık yok.

Uzun bir süremi alıyor şer'rin içindeki hayrı görmem. Boynunda sıvı birikimi olmuş, yani yaşasa büyük ihtimalle bir özrü olacakmış. Zaten düşüklerin hemen hemen hepsi, bir sorun olduğu için düşermiş. Yani düşmese belki 4. veya 6. ayındaki tetkiklerde ileri derecede sorunlar tespit edilecek ve artık geri dönüşü olmayan bir yolda hem bebek hem bizim için oldukça zor bir dönem başlayacakmış.

Ayrıca planlı bir hamilelik olmadığı için tüm kan değerlerim, vitaminlerim, hormonlarım alt üst durumdaymış. Yani bebeğe muhtemelen yeterli besin sağlayamayacakmış bedenim.

Başka şaşırdığım bir şey ise, önce bu yaşadıklarımı sadece benim yaşadığımı sanmam, sonra ise çevremde pek çok kişinin yaşadığını öğrenmem oldu. Nedense saklamışlardı, nedense utanmışlardı, nedense konuşulmuyordu düşükler. Oysa belki bilseydim çevremde bunca düşük yaşandığını, kendimi bu denli beceriksiz, eksik, yalnız hissetmezdim.

Şimdi Dünyalar tatlısı bir oğlum var. Hamileliğin ilk 3 ayı elim kalbimde gezdiğim, güzel bir hamilelik ve nispeten zor da olsa güzel bir doğum sonunda kavuştuğum, her an'ına şükrettiğim, gözlerimin içine, taaa içine bakan, saçlarımı okşayan, beni öpücüklere boğan,...



Diyeceğim o ki, eğer sen de bebeğini kaybettiysen, eğer sen de benim bir zamanlar yaşadığım gibi büyük bir hayal kırıklığı ve üzüntü yaşıyorsan, eğer sen de "acaba bir gün bebeğim olacak mı?" diye endişeleniyorsan... Merak etme! Hepsini yaşayan binlerce insan var. Hepimiz ÇOK üzüldük, hepimiz aylarca toparlanamadık. Hepimiz geceler boyu aldığımız bebek eşyalarına sarılıp ağladık.

Şunu gerçekten içten hissederek inan; olan her şey, hayırlısı öyle olduğu için oluyor. Ve inan, hepsi geçiyor, sana saf mutluluklar getirecek yeni bir bebek en doğru zamanda geliyor.

Merak etme!...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder